“Zâhir’den Bâtın’a, Bâtın’dan Hakk’a: Perde Perde Yolculuk”
Sır, sana ait değildir.
Sır, Allah’a aittir.
Ve O, sırrını yalnızca
sırrında yok olana açar.
Yaşadığın her şeyi,
zahirde olup biten sanırsın;
oysa o,
senin bâtınındaki hâlin,
zahirdeki bir perdeye yansımasından ibarettir.
Çünkü kâinat, senin aynandır.
Ve her hâl, sende zuhura gelen bir hakikatin
suretlere bürünmesidir.
Her perde,
bir mertebedir.
Ve o mertebenin ardında
bir Esmâ tecellî eder.
Sen onu bilmezsin,
ama yaşarsın.
Bilmeden yaşar,
yaşarken inkâr eder,
inkâr ederken de
benliğini hakikat sanırsın.
Oysa bilmelisin ki;
benlik, hakikatin üzerine çekilmiş bir perdedir.
Ve sen, o perdeye yapıştıkça
kendini koruyorum sanırsın.
Ama hakikatten korunmak,
ne büyük hicrandır.
Sır, sana ait değildir.
Sır, Allah’a aittir.
Ve O, sırrını yalnızca
sırrında yok olana açar.
Çünkü sır, hal ile zuhur eder.
Hal, Esmâ’nın sende cilvesidir.
Her Esmâ, bir ahlaktır.
Ve sen her perdeyi geçtiğinde,
Allah’ın bir ismiyle ahlaklanırsın.
Sen “ben” dedikçe
perdeler çoğalır.
Sen “O” dedikçe
perdeler kalkar.
Zira “ben” ile yürüyen,
kendini daima gölgede bulur.
Ama “O” ile yürüyen,
gölgeleri aşar, güneşe varır.
Ey arayan,
bil ki bu âlem,
senin bâtınındaki sırların
zahirdeki tiyatrosudur.
Sen neysen,
dünya da odur.
Dışarısı, içerinin tecellisidir.
Ve her yaşadığın,
sana ait olmayan ama sende zuhur eden
bir Esmâ’nın habercisidir.
Her acı, bir Rahmân tecellîsidir.
Her kayboluş, bir Hâdi’nin işaretidir.
Her yalnızlık, bir Vâhid seslenişidir.
Sen kendini savunurken,
hakikati geri itersin.
Oysa hakikat, teslim olanadır.
Ve teslimiyet,
her perdede biraz daha yok olarak
Her esmâda biraz daha Onunla var olarak yaşanır.